Canım Antakya… 

Hüznün, acının, öfkenin ve yetememenin getirdiği koskocaman bir yalnızlık omuzlarda dururken, yollara düşenlerin türküsü gibiydi Antakya’ya doğru sürmek.

Sonrası kahredici yalnızlığın, bir arada durmanın getirdiği o çok bilindik ferahı ile hayatlarımızda, her kimsenin hiçleştiği bir coğrafyada bir o yana bir bu yana koşturmak… Günün sonunda 35 yıllık bir ömürde öğrenilmiş her yetinin geride bıraktığımız hayatlarımızda oluşturduğumuz anlam denizinde sıradanlaştığı zamanlar oluyordu. Günün birinde bir şantiyede, ustalardan birinin hastalanıp şantiyeye gelmeyişi ile küreği ele alarak, çimentoyu, kumu ve suyu karıştırıp beton dökmek zorunda kalan benim, bu emek isteyen işin Antakya’da enkazdan çıkan bir ailenin hayatına dokunmama vesile olacağını öğrendiğimde aklım rahatına erişmiş; hayatım binlerce yıllık ömrü olan bu kent ile kopamaz bağlar inşa etmeye başlamıştı. Kim bilebilirdi ki, burnunu her şeye sokan benim için bir gün inşaatın o kaba ve sadece yapanlarının bildiği işlerinin şu küçük ömürde bir anlama dönüşeceğine. Nerden bilebilirdim ki; soğukta iki palet üzerine serili battaniye üzerinde uyumanın ömürde çekilmiş en güzel uyku olabileceğini. Duş alabilmek bir kenara, bir insanın teninin suyun altına girebilmesini sağlayanlardan olmanın getirdiği o iç huzurun, ömrün nasıl da en anlam bulduğu zamanlar olacağını.

İş makinalarından, borulardan, bağlantı parçalarından, çimentodan, demir bağlamaktan, kumdan, kalıp yapmaktan, mühendislikten ve mimarlıktan anlamak hayatımda hiç bu kadar anlamlı bir kesit sunmamıştı bana. İlk kez kürek gören Yazılım Mühendisliği, Hukuk, Nükleer Mühendisliği okuyan pırıl pırıl üniversiteli yol arkadaşlarımla beraber ter dökerek bu İNAT kolektifinin içinde olmak…

Mesleği kuaförlük olan bir arkadaşın, sıhhi tesisatı öğrenmek isteyişini seyretmek. Hem de aylar alan bir öğrenim süreci değil, sadece saatler içerisinde PPRC kaynak makinesini eline alıp bağlantı parçası kaynatışını görmek.

Kentin enkazı tepemizde kara bir bulut gibi gezinirken bir kentin ilk inşa faaliyetinin içerisinde bir şey olmak. Benim için kocaman olan ömrümde, en anlamlı kesitin içerisinde olduğumu nerden bilebilirdim ki.

Canım Antakya, seninkisinin yanında benim hafızam bir zerre.

Nerden bilebilirdim ki, seni iyileştime çabasının kendimizi iyi etme çabası olacağını.

HARUN / Peyzaj Mimarı