Modern alışkanlıklarımız ve düzen bizi öyle bir hale getirdi ki, yakın çevremizin ötesindekilerin başına gelenlere seyirci olmaktan fazlasını yapamayacağımızı sanıyoruz. Bu bizi hem yalnızlaştırıyor hem de geleceğe yönelik daimi bir kaygı duymamıza neden oluyor. Dünyanın bir yerlerinde daima açlık, felaketler ve savaş yok mu? Bu sefer haritada yerini bulmakta zorlanacağımız bir yerde de değildi üstelik. Pek sevdiğim ve yıllardır kendi yaşamımla ilişkilendirdiğim bir söz var “Çağımızın vebası, bir başına mücadele etmek zorunda olmaktır.” Gördüklerimiz yüreğimizi dağlıyor olsa da “Ben ne yapabilirim ki?” diye düşünürüz ya; bizimle benzer hislere sahip olan insanlar olduğu ve bir araya gelip hem emeğimizi, hem de düşlerimizi ortak bir bir varoluşa dönüştürebileceğimiz akıl dışı gelir.
Geçirdiğimiz süreç benim için yukarıdaki paragrafta vardığım bazı sonuçları geçersiz kıldı. Gerçekten de ortak bir mücadele; bir inat uğruna sayısız insan bir araya gelerek, bir zamanlar kim oldukları fark etmeksizin ve çıkar gütmeden düşleri, düşünceleri ve emekleriyle o gayeyi yerine getirebiliyorlarmış. Dahası kolektif olarak, başkalarının yararı içinçalışırken hiçbir iş fazla gelmiyormuş insana.
Afet bölgesinde akla hayale gelebilecek her işle biraz uğraştıysam da asıl görevim bölgedeki ihtiyaçların tespiti, dünyanın dört kolundan gelen dayanışma malzemesinin teslim alımı ve sınıflandırılmasıydı. Sonrasında da bunların adaletli bir şekilde dağıtılmasını organize etmek için elimden geleni yaptım.
Üstelik tüm bunları övgü duymak veya vicdanlarımızı rahatlatmak için de değil, sadece yapılması gereken bu olduğu için yaptık. Dharma denen, insanlığın doğasına uygun davranması anlamına gelen erdemle bütünleşik bir kavram vardır. İnatlaşarak doğama uygun davranmayı öğrendim. Eylemsiz fikir, katıksız atalettir. Benden öte, biz olmaktan başka çaremiz yok.
Orbay, Mühendis